Büyüleyici Gömme Gelenekleri
Salamis yakınlarındaki bu yapının boyutuna ve ihtişamına bakınca hükümdar ailesine ait Kralların Mezarları olduğu anlaşılmaktadır.
Büyük mezarlık alanı iki bölmeye ayrılmıştır ancak net sınırları henüz bilinmediği için tam olarak kazılmış durumda değildir. Alanın birinde kraliyet mensuplarının ve Salamis’in yüksek düzey yerleşimcilerinin mezarlıkları bulunurken ikinci alanda ise sıradan vatandaşların mezarları gömülüdür.
Çalışmalar bu alandaki mezarların tarihinin MÖ 7. ve 8. yüzyıla dayandığını ve MS. 4. yy’a kadar kullanılmaya devam edildiklerini göstermektedir. Ancak, bazıları Salamis ve Tuzla yerleşim yerlerinin bir süre beraber var oldukları gerekçesiyle bu mezarların geçmişinin MÖ 11. yüzyıla kadar dayandığına inanmaktadır.
Gömme gelenekleri, Homer’in İlyada Destanı’nda anlattıklarıyla benzerlik göstermektedir.
Atın çektiği cenaze arabası cenazeyi diğer atlı arabalarla beraber eğimli rampadan girişe doğru indirmektedir ve sonra naaş ölünün yakıldığı odun yığınına çıkarılıp yıkılmaktadır. Külleri ise odanın içindeki bronz kazanın içinde saklanmaktadır
Cenazeyi çeken atlar da ölen kişinin onuruna kurban edilmekteydi. Savaş arabalarıyla birlikte gömülen at iskeletleri, mezarların birçoğunun girişinde hala görülebilmektedir ve aynı zamanda sahiplerinin öbür dünyadaki en sevdiği hayvanı sürdürebilmelerini sağlamak için mezar malları olarak feda edilmiştir. Bu arabaların ahşap çerçeveleri çürümüştür, ancak toprakta izler bırakmışlardır ve metalik parçaları hala sağlamdır.
Ölümden sonraki yaşamda hizmete devam edecekleri düşünüldüğü için hizmetçiler gibi insanların da feda edildiği görülmüştür.
Tüm mezarlar numaralandırılmıştır ve ziyaretçilerin bu alanı ziyaret etmeden önce okuması için aşağıda birkaç açıklama sunulmaktadır.
MEZARLIK 50
Yıllar boyunca akademisyenler arasında, belki de en ilginç ve aynı zamanda en az tipik mezar örneği olarak tartışma konusu yapılan, alana yaklaşırken yoldan görülebilen kubbeli bir çatıya sahip olan Kraliyet Mezarlarıdır.
Burada iki oda, Roma döneminde eklenen büyük tonozlu bir oda ve batıda daha eski olan daha küçük bir oda bulunmaktadır. Yaklaşık 14. yüzyıldan itibaren bir şapel olarak kullanılmıştır ve daha küçük odada bir sunak olduğu bilinmektedir, daha büyük odada ise efsaneye göre Hıristiyanlığa geçtikten sonra burada hapsedilen St. Catherine of Alexandria’ın bir simgesi bulunmuştur.
Sonuç olarak, görünümü diğer mezarlardan önemli ölçüde farklıdır, ancak kendisine özgü karakteristik bir dromosu bulunmaktadır ve kazı sırasında iki kurban edilmiş atın iskelet kalıntıları bulunmuştur.
Yapımında kullanılan taşların bir kısmı diğer mezarlardan alınmıştır ve şapelde kullanılan saçağın bir kısmı yakındaki Türbe 47 ile uyuşmaktadır.
MEZAR 47
Müzenin yanındaki en büyük mezarlık olan bu yapıda 1964 kazılarında iki mezar bulunmuştur.
Birincisi, iki at kurban edilmiştir ve bunlardan birinin savaş arabası direğinin etrafında dönerek panikleyerek kendi boynunu kırmış olduğu görülmektedir. İskeletleri kazı sırasında bulunduğunda atlarda, altın kaplı kafa bandı olan alın bağı ve siperleri vardı. Bu mezarda savaş arabası izi yoktu ve muhtemelen cenaze arabası olarak kullanılıp vücutla beraber yerleştirilmiştir.
İkinci mezarda ise yaklaşık elli yıl sonra MÖ 650 yıllarında, toplam altı at kurban edilmiştir ve girişe gömülmüştür. Bunlar, dört atlı bir araba (quadriga) ve çiftler halinde iki atlı bir biga idi. Lotus çiçekleri ve çalı kavakları ile süslenmiş fildişi ve bronz at gözlüğü takmaktaydılar.
Ferah bir dromos, çok şık devasa taşlardan yapılmış odanın önündeki anıtsal tapınağa çıkmaktadır.
MEZAR 79
Bulunan en zengin buluntular, 47. mezarın hemen güneyinde bulunan bu mezardan çıkmıştır, burada fildişi ve gümüş ile süslenmiş tahtlar, fildişi kakmalı bir yatak çerçevesi, çanak çömlek kavanozları ve kızıl akbaba ve sfenks başlarıyla süslenmiş büyük bronz bir kazan bulunmuştur.
Kanıtlar, MÖ 8. yüzyılın sonuna doğru kısa bir sürede iki mezar olduğunu göstermektedir. İkinci cenaze töreni gerçekleştiğinde, sonradan yapılacak daha zengin cenaze töreninin gerçekleşmesi için ilkinden kalan kalıntıların gömme odasına itildiği anlaşılmaktadır.
Dört atlı bir arabanın uzun dişlilerle tutturulmuş kendine ait tekerleklerinin yanı sıra bir ucunda bronz sfenks kafası ve diğer ucunda tepeli bir kask, mavi camla kaplanmış vücut zırhı ve uzun bir kılıç asılı olan bir savaşçının içi boş bir bronz figürü bulunmaktadır.
Daha sonra Roma döneminde gömme işlemleri için bu dönemde duvarlara lahitlerin oyulması için kullanılan nişlerle beraber tekrar kullanılmıştır. Bu mezar keşif için kazıldığında, odanın içinde Roma çanak çömlekleri, lambalar ve kil lahit kalıntıları da bulunmuştur.
Cellarka Mezarlığı
Bu büyük alanda sizleri hayran bırakacak daha etkileyici mezarlar bulunmaktadır.
Dahası, Cellarka mezarlığı, yaklaşık 400 metre uzaklıktaki sıradan şehir halkının gömüldüğü Kraliyet Mezarlarının bir parçasıdır.
Çok daha küçük mezarlar grubu, merdivenlerle erişilebilen kayalar kesilerek yerleştirilmiştir. Buradaki bulgular, mezarlardan önce dromosta kurban verme ve bayram törenlerinin de gerçekleştiğini, ancak daha mütevazı mezar eşyalarının da ortaya çıktığını göstermektedir.
Günümüzde Ziyaret
Mezar gelenekleri ilginizi çekmiyor olsa bile Kraliyet Mezarları kesinlikle keşfetmek için birkaç saatinizi ayırmaya değecek ilgi çekici bir cazibe merkezidir ve kesinlikle hayal gücünüzü genişletecektir.
Bu alan, aynı zamanda keşfedilen eserlerinin ve bazı mezar eşyalarının kalıntılarının sergilendiği küçük bir müzeye ev sahipliği yapmaktadır aynı zamanda ziyaretçilerin görebileceği bir fildişi iç taht ve yatak, at dizginleri, değerli metallerden yapılmış çok sayıda nesne ve diğer koşum takımı parçaları sergilenmektedir.