Orta Çağdan Bu Yana Korunmuş Kilise
Resmi olarak St. George the Exiler Kilisesi olarak bilinen bu Nestorian Kilisesi, eski Gazimağusa kasabasının surları içerisinde yer almaktadır.
Yunanlıların St. George’u, benzer adlara sahip Latinlerin St. George’u ile karıştırılmaması gerekmektedir ve orta çağlarda Yunan Ortodoks topluluğu için Katedral olarak hizmet veren bu kilise Gazimağusa’nın ikinci büyük kilisesidir. 12. yüzyılda, St. George’a adanmış çok daha eski bir kilisenin batısında inşa edilmiştir.
Yapının, zengin servetleriyle tanınan Doğu Suriye Nestorian tüccarları, Lakhas kardeşler tarafından finanse edildiği düşünülmektedir. Binanın mimarisi ve süslemeleri zamanın Güney Fransız ve İtalyan Gotik kiliselerini andırmaktadır ve buna Kral I. Peter’in 1363’te Avignon’u ziyareti etki etmiş olabilir. Kilisenin tarihinin bu versiyonu orta çağ Gazimağusa bilim adamlarının görsel fikir birliğini temsil etmektedir ancak mimarisi Filistin ve Suriye’deki 12.-13. yüzyıla ait Haçlı mimarisini de hatırlatmaktadır.
Ortodoks Katedrali
Fransız Katolik Lüzinyanları 1191’de adanın yönetimini ele geçirdiğinde, ağırlıklı olarak Ortodoks’un olan bir adayı miras almıştır ve kısa sürede kilisenin gücünü azaltmıştır. Bunu yaparken, Gazimağusa’nın güneydoğu köşesi kompakt bir Yunan mahallesi haline gelmiştir ve bugün hala birbirine yakın olan birkaç kilisenin bir araya geldiği bir yerdir.
Mükemmel hizmet verebilen bir katedral kilisesi, yani küçük Bizans St. Simeon Kilisesi olmasına rağmen, Ortodoks topluluğu komşu muadillerine rakip olabilecek bir ibadet yeri istemiştir. Geniş bir orta nefi, iki yan koridoru ve nef tonozunu tutan devasa sütunların olduğu daha büyük bir kilise inşa etmişlerdir.
14. yy’a ait Bizans figürü olan bu melez mimari şeklini oluşturmak amacıyla kilisenin kuzey tarafına Gotik unsurlar eklenmiştir. Bu yapı Kuzey Kıbrıs’takilerin haricinde Akdeniz kiliselerinin arasında nadir örneklerden sayılmaktadır. Orta nefin her iki tarafında da yuvarlak apsisler bulunmaktadır ve bunlar apsislerle çevrili olan haç şeklindeki nefe açılmaktadır.
Yunanlı St. George, Gazimağusa’nın Ortodoks katedrali olmuştur ve güçlü bir ortodoksluk savunucusu olarak ün kazanan Salamis St. Epifanyus Piskoposuna adanmıştır. Vücudunun 9. yüzyılda İmparator Leo tarafından eski Doğu Roma İmparatorluğu başkenti Konstantinopolis’e götürülmeden önce aziz kalıntılarının daha önce bitişikteki St. Simeon’a gömüldüğüne inanılmaktadır.
Ne yazık ki, yapı çok büyük olduğu için yetersiz sayıda payandası ve çok ağır bir çatısının olması nedeniyle yıllar süren değişiklikler ve tadilatlar yapılmıştır. Nef boyunca uzanan direkler daha fazla ağırlık alacak şekilde genişletilmiştir ve tavana yükü yaymak için büyük pişmiş toprak kaplarla yerleştirilmiştir.
Duvar kalıntılarında kanıtları hala çok belirgin olan Osmanlıların nedeniyle, yapının gövdesi yüzyılı aşkın bir süredir ayakta kalabilmiştir.
Gazimağusa Kuşatması
Şehrin ele geçirilmesinden sonra kilise, develer için ahırlara dönüştürülmüştür. Bu dönemde Exiler St. George bayramı sırasında yılda sadece bir kez ibadete izin verilmekteydi.
1571’deki Osmanlı kuşatmasında oluşan kilisenin üstünde savaş topu izleri günümüzde görülebilmektedir. Eğer yeterince yakından bakabilirseniz hala duvarlara gömülü bazı top mermilerini görebilme fırsatı yakalayabilirsiniz. Sonuç olarak, tonozlu çatısının günümüze çok az kalıntı kalmıştır.
Bu dönemde apsisin bir atıcılık alanı olarak kullanıldığına inanılmaktadır ve hala duvarda kurşun delikleri buna kanıttır. 18. yüzyıla kadar, Gazimağusa surları neredeyse terk edilmişti ve sadece ıssız kiliselerin yakınında yaşayan birkaç yerleşimci bulunmaktadır. Yakında bulunan limandaki denizciler karaya çıkıp şehre gelmekteydi, bazen de gemilerinin resimlerini bu terk edilmiş kiliselerin sıvalarına çizmekteydi. Bu gravürlerden bazıları St. George Yunan kilisesinin batı ucunda görülebilmektedir. Bunları görebilmek için bir göz atmanız yeterli olmayacaktır, detaylı bir şekilde incelemeniz gerekmektedir.
İngiliz Dönemi
1905 yılında İngiliz yönetimi kiliseyi Kıbrıslı Rumlara devretmiştir, onlar da burayı dini bölge olarak kullanmışlardır. 1930’lara gelindiğinde, daha önce olan birçok fresk ortadan kaybolmuştur ve 1937 ile 1939 yılları arasında Kıbrıslı Rumlar keşif kazıları gerçekleştirerek yapının bazı bölümlerini onarmıştır.
Mevcut Harabeler
Kilise yine de Mesih’in yaşamını tasvir eden 14. ve 15. yüzyıllara ait çok sayıda freske ev sahipliği yapmaktadır. Bizans Ortodoks kiliselerinin aksine, Nestorian Kilisesi’ndeki freskler birleşik bir tasarımın parçası değildi ve birçoğu çeşitli sanatçılar tarafından farklı dönemlerde yapılmıştır. Ziyaretçiler fresklerin iç taş duvarları üzerindeki hafif ana hatlarını görebilirler.
Öte yandan apsiste birleşik bir tasarım yapılmış olması olasıdır, ancak hasar seviyesi göz önüne alındığında bunu kesin olarak söylemek imkansızdır.
Kilise duvarları kesme taştan yapılmıştır ve yapıda üç nef ve üç apsis bulunmaktadır. Üç nefin de batı tarafından girişi bulunmaktadır. Başlangıçta, kilise tek bir nef ve çıkıntılı apsis ile inşa edilmiştir, diğer iki nef ve iki küçük apsis daha sonraki bir tarihte eklenmiştir.
Bazı duvar resimleri parçaları hala doğu apsisin duvarlarında görülebilmektedir ve burada kilisenin akustiğini geliştirdiği düşünülen seramik kavanoz parçaları da bulunmaktadır.
Osmanlı dönemi öncesi yapılan değişiklikler sırasında, fazla ağırlığı desteklemesi için kelepçeler eklenmiştir ve ziyaretçiler blokları bir arada tutmak için kullanılan demir kelepçelerin kalıntılarını görebilmektedir.
18. yüzyıldan kalma kilisenin çizimi, yakındaki St. Nikolas Kilisesi’ndekinden farklı olarak, kilisenin üzerinde bir kubbe, kubbenin üstüne oturduğu sekizgen bir davul göstermektedir. Direklere eklenen ek destekle bile, kubbe en sonunda yok olmuştur.
Kilisenin duvarları boyunca birkaç kemerli niş görebilirsiniz. Bu oyuklarda kilisenin destekçilerinin mezarları bulunmaktadır. Lahit, zemin seviyesindeyken, görebileceğiniz tutturulmuş destekler, muhtemelen üzerine gömülmüş merhumların tasviri bulunan taş bir levha tutmaktaydı. Bu nişlerin duvarlardan sonra inşa edildiğine ve yapılarının çatı desteğini daha da zayıflattığına inanılmaktadır.
Bu alandaki kazılarda, büyük olasılıkla eski kilise pencerelerine ait olan renkli camlar ortaya çıkarılmıştır.
Gazimağusa’daki hala bir çanı bulunan tek kilise olan Yunanlı St. George Kilisesi, maruz bırakıldığı hasara rağmen orta çağdan günümüze kadar en iyi korunmuş kiliselerden biridir ve yine de ziyaret listenize eklemeniz gereken etkileyici bir harabedir.