Nadir bir Rönesans Mimarisi
Genellikle Venedik Sarayı olarak bilinen Palazzo del Proveditore, Kıbrıs Lüzinyanlı Kralı tarafından inşa ettirilen ve Gazimagusa’da bulunan bir kraliyet sarayıdır.
Namık Kemal Meydanının batısında, St. Nicolas Katedrali yakınındaki bu saray Lefkoşa’dan sonra Lüzinyanlı kralların ikinci evi olarak kullandığı Gazimağusa’da bulunmaktadır.
Sarayın inşa edildiği tam tarih belli olmasa da Genoese Notary Lamberto di Sambuceto’nun kullandığı Kıbrıs Kralı’nın Sarayı anlamına gelen “domini regis Cipri” ifadesi 1300-1302 yıllarına tekabül etmektedir.
1369 yılında II. Peter’in hüküm sürdüğü dönemde meydana gelen depremlerde zarar görene kadar konaklama yeri olarak kullanılmıştır, bu depremlerde sarayın temel bölümleri tamamen yıkılırken sarsıntılardan sadece devasa ön yüzü ve arka avlusu sağlam kalmıştır.
Ancak, Venedikliler hüküm sürdüğü dönemde, şehri hemen Fransız orta çağından İtalyan Rönesans’ına dönüştürmeye başlamıştır. Kıbrıs’ın başkentini Lefkoşa’dan Gazimağusa’ya taşımıştır ve 1552 – 1554 yılları arasında sarayın kalıntılarını büyük oranda yenilemiştir. Gotik tarzı özellikleri İtalyan Rönesans mimari unsurlarıyla değiştirmiştir.
Yenileme tamamlanınca, yeni saray Venedikli Askeri Valisi konutu – Proveditore- olarak kullanılmıştır. Bu saray, Gazimağusa halkının gücünü ve Venedikli valilerin etkisini hatırlatan muazzam bir binadır. Sarayın kapıları, bir zamanlar tüm Avrupa’nın en geniş meydanı olan alana açılmaktadır.
Palazzo del Proveditore’in 1569 yılındaki son yerleşimcisi, 1570 yılında Osmanlı fethine karşı Venediklilerin savunmasını yöneten Gazimağusa Başkomutanı Marco Antonio Bragadin olmuştur. Akdeniz adasında bir sonraki 300 yıl boyunca Batı varlığını sonlandıran Osmanlıların şehri ele geçirmesiyle başlayan yavaş ölüm süreci sonunda 1571 Ağustos tarihinde hayatı son bulmuştur.
Osmanlı döneminde bu saray; askeri koğuş, hapishane ve askeri mürettebatın depolandığı alan gibi farklı amaçlarla kullanılmıştır ve İngilizler döneminde ise benzer askeri asayiş amaçları için kullanılmıştır.
Osmanlı döneminde burada kalan hükümlülerden biri de Türk Edebiyatının Shakespeare’i sayılan Namık Kemal olmuştur, Osmanlı hükümdarı Sultan Abdülaziz’i eleştirdiği için Kıbrıs’a sürgüne gönderilen Kemal, 1873-1876 yılları arasında burada kalmıştır.
Yazarın kendi ismiyle adlandırılan bronz bir büstü bulunmaktadır ve yüzü sarayın karşısında bulunan Lala Mustafa Paşa Camiine doğru bakmaktadır.
20. yüzyılın ortasında, saraydan kalan yapılar tahliye edilmiştir ve parçalar, yazarın geç dönem yaşamını ve işlerini sergilemek üzere Namık Kemal Zindanı Müzesine taşınmıştır.
Mimari
Venedik Sarayı, Osmanlılar tarafından büyük oranda tahrip edilmiştir ancak az miktarda kalan kalıntılar ise oldukça etkileyicidir ve Kıbrıs’taki Michelangelo ve Leonardo da Vinci dönemi Rönesans mimarisinin nadir örneklerindendir.
Kalan parçalar arasında en göze çarpanı, yakınlarda bulunan Salamis yerleşim yerinin kalıntıları bulunan 4 Roma sütunu tarafından desteklenen ve eski Romanın zafer arkını yansıtan 3 kemeri bulunan ön giriş kapısıdır. Girişin arkasında paralel uzanan birkaç kemer bulunmaktadır ve nispeten daha düz şekilli olan bu kemerler muhtemelen Lüzinyan mekanlarının kalıntılarıdır.
Merkez kemerin üzerinde, 1557 yılına ait Kıbrıs İtalyan Valisi Giovanni Renier’e ait hanedan armaları bulunmaktadır. Daha sonra, tarihi Venedik dönemine dayanan bir şapel ve L şeklinde bir duvar görebilirsiniz. Avluya bakan küçük odalar hapishane veya cephanelik olarak kullanılmıştır.
Avluda modern toplar, gülleler gibi askeri malzemeler, eski sütunla ve heykeller sergilenmektedir, burası Gazimagusa’ya gelen ziyaretçilere mola vermek için büyüleyici bir manzara sunmaktadır.